27 Kasım 2008 Perşembe

özgürüm geldi sıkıntı bitti...


çok zor bir gündü benim için...
önce batırdığım bir sınava girdim.
sonra bir arkadaşımla buluştum.sanki rolleri değişmiştik;ben güvensizken insanlara,özel şeyler bana hiçbirşey hissettirmiyorken bana bunların tersini anlatmaya çalışırdı...
bana bunların tersini yaşatmaya çalıştı...
şimdi gördüm ki benden daha katı olmuş,fikirleri kırılamayacak kadar güçlü olmuş.hayata bağlılığı,bir amacı bile kalmamış.
güven,paylaşmak,hissetmek olmadan nasıl bir yaşamdır ki bu dedim,bana ne gerek var ki dedi.
ne gerek var,yaşa git...
zırhı çok kalın olmuş,umarım ağır gelmez bir süre sonra...
sonra bir sigara yaktım...
hay yakmaz olaydım!
çektim o ilk nefesi,kaldırdım kafamı,manzaraya baktım...
içimde hala taşıdığım,aşık olduğum adamla ilk öpüştüğümüz yer...
beni ilk öptüğü,zorla öptüğü yer...
sigara da zehir oldu dicem,sanki çok başka bir bok...
okula döndüm,zeynep'i ve öznur'u özlemiştim,aradım.
zeynep'in yanına gittim ayağını köpek ısırmış bir kedi...
pansuman yapmış ona,doyurmuş,kediyi kucağıma aldım;zeynep'in derse gitmesi gerekiyordu,kediye baktım,enerji verdim.gözlerine baktım defalarca öptüm çok yanmıştı canı,konuştum,sevdim,üzüldüm...
öznur'u göremedim,aklım onda kaldı,hem ciddi baş ağrıları hemde ciddi aşk sancıları yüzünden.yanında olamıyorum onun bu aralar,bu canımı sıkıyor.özlüyorum.beni bunaltmasını,ömrümü yedin öznur demeyi bile.neyse en azından migreni biraz azaldı...
neyse ki özgürüm geldi.özlemişim.e bana da iyi geldi...
sonra başka bir arkadaşıma rastladım.bana güvenmeyi,hırslanmamayı,savaşmamayı,keskin sirkenin küpüne zarar olduğunu öreten adama...şu an hiç güvenmediğim,çok uzak bir adam haline gelmiş,onu farkettim...canım acıdı...her kopuş bir acıdır...
geldim artık evime,dinlenicem sonunda oh dedim.meltem'le konuştuk biraz.dedi ki aşk yok,bişey hissedemiyoruz artık,öncekilerde obsesyondu.
noluyor ya bu insanlara dedim.kimse böyle konuşmazken ben böyle konuşuyordum.farkettim ki yanlış düşünmüşüm yıllardır ve kendimi kapatmışım.kendimi inandırmışım aşkın olmadığına.yüzeysel yaşamanın, zırh kuşanmanın acı çekmeye engel olduğunu ve doğru olduğunu kabullenmişim.ama aşk acısız olmazmış, mutlu olmak içinde önce acı çekmek gerekmiş ve birşeyi kazanmak,elde etmek için,defalarca kaybetmeyi göze almalıymışsın.aşkın içinde acı var evet,ama acının yaşandığı yer aşk.acı çekmeyelim diye yaşamaktan vazgeçtiğimiz şey AŞK!
neden vazgeçiyoruz,niye güçsüzleştik bu kadar.hepimizin kırıldı kalbi,hepimiz birşeyleri ziyan ettik,hepimizin duvarları var belki daha kalın belki daha ince...
e öldük mü,yaşıyoruz işte,demek ki ölmüyormuşuz en güçlü acıyı çeksek te. olmuyormuş birşey hala ayaktaymışız,hala gülebiliyormuşuz. korkuyoruz tekrar acı çekmekten,benzer şeyleri yaşamaktan kaçıyoruz ve amacımız uğruna herşeyi yapıyoruz,aşkı bile arada harcıyoruz.o kadar hedefe kitlenmişiz ki, bu doğrultu da aşkı harcadığımızı bile göremiyoruz...
e doldum sabahtan beri, şu kalbimde taşıdığım adamı merak ettim,nasılsın diye msj attım cvp vermedi.hırslandım yine,sinirlendim filan. sonra sakin sakin başka bir msj daha yazdım,sadece iyi olup olmadığını merak etmiştim ama sanırım bu soruma bile cvp alamıcak bir hale geldi.e o zaman bir daha rahatsız etmicem ben seni msj atıp filan,sana da herşey peki zaten o benim kadar kocaman olan egon yüzünden...
umarım iyisindir,umarım seni çok kırmadım,ah şu anki kafam olsaydı ben buna izin verir miydim diye bu cümlelerden sabaha kadar sıralayabilirim şurda.
al işte önce benim ziyan ettiğim,sonra onun intikam alarak aynı şeyi yaptığı ziyan bir aşk daha...
gençken inatçıydım,burnumun dikine giderdim,bana adam mı yok yenisini bulurum daha da iyi aşık olurum diye.yaşlandım,öyle yapmak istemiyorum,harala gürele başka şeylere atlamak...
güzel acısı bile güzel... yaşaması,sindire sindire...
ya hep o geçirdiğim birkaç yıldaki gibi hissiz güçlü kadın olarak kalsaydım.ne kadar boş ne kadar yüzeysel ne kadar robot gibi bir yaşam...acı bile olsa hissedebiliyorum hala.buna bile sevinebiliyorum.sizse daha fazlasını kaybetmek için,daha önce düzelttiğiniz BEN gibi olmaya çalışıyorsunuz...
güçlü kadın o zaman ki kadın değilmiş...
o hiçbir şeyi umursamayan kadın,bünyesine acı çekme lüksü ve birşeyleri yaşama, umursama hakkı tanımamış.o kadın sadece zırhıyla güçlü kalmış,kadına değil,zırhına hayranlık duymuşlar aslında,ne kadar güçlü diye.
attım zırhımı,çırılçıplak olmaktan daha güzel ne var ki...
çıplak olmaktan daha güçlü olabilcek ne var ki!
her darbeye açığım,her türlü yarayı alabilirim,düşebilirim,beni öyle görenler saldırabilir,canımı yakabilir,acıyabilirim,kanayabilirim...
o kadar güçlüyüm ve o kadar güveniyorum ki kendime zırhlarım yok, ne çıplakken darbe alsam ölürüm,ne de hançer ve kılıç saplasalar kanadığımda oturur kalırım.
yaralar geçer,hücreler sen hiç bir ilaç almadan krem sürmeden bile kendini yeniler. ben uğraşmasam da zaman onları tamir eder.
e o zaman neyden bu kaçış ve nereye?
koruyan o zırh,ağır geliyor bir süre sonra insana yolda onla yürümeye devam edemiyorsun. özgürlüğünü,duygularını,ruhunu hapsediyorsun.kaçıyorsun, içinde saklanıyorsun korkaklar gibi.
kim özgür olmak yerine bir zırha kendini hapsetmeyi ister?
aşkı yaşamak yerine,ondan kaçmayı isteyenler...
özgürlüğünüzü geri kazanın!
özgürüm,hep uğra be yaw :)



p.s. zeynep'ten öğrendiğim birşey: günün şarkısı----> Nil Burak-> Yalnızım

25 Kasım 2008 Salı

duvarlar

biz mesuduz da
onlar h
iç bir zaman olamıcak...
bizim de duvarlarımız var
belki daha kalın
ama biz beraber ördük
örerken için
e insanlar aldık
kalın duvarlara girmenin zor olduğu kadar

çıkmalarının da zor olacağı,insanlar...
onlar duvarların içinde yalnız
biz değiliz.

birlikte yaşadık , birlikte ördük
birlikte güçlendik
birlikte de mutluyuz orda.
sadece bizbize de kal
sak
desteğiz
keyifliyiz

mutluyuz

mutsuzuz

geyiğiz

dertliğiz

ve birlikteyiz,

paylaşıyoruz...

soğuk duvarların içi

sarılıyoruz biz

onlar donuyor,

karanlık orası

bız kahkahalarımızla buluyoruz birbirimizi.

kalp atıslarımızı,

nefeslerımızı duyuoruz.

onlar korkuyorlar

o siyahlıktan.

yazık onlara...












23 Kasım 2008 Pazar

osman


Ruhum bitkisel hayatta,herseyı cok uzun zamandır askıya aldı,alacak…

Kalbim ayak başparmagını bile oynatamayacak kadar kötü durumda,felçten…

Oynadığım hangi kadın benim,ben bile bilmiyorum artık,

Dostlarım hepsinin iyi yönlerinden bir kompozisyonu bu sensin diye bana yüklüyorlar…

Ne olduğumu, nasıl olduğumu bilmiyorum ama,

Güçlü değilim,bende ağlıyorum,kirpiklerim kuru görünse de;

Müthiş bir enerjim yok,aşkı ve acıyı düşünmeye bile halim ve tahammülüm yok;

Kocaman,zengin ve güçlü değil artık kalbim;

Ruhsuz,soğuk,gri duvarların arasında;

Artık kabuk bile bağlamayan yaralarının kanları dışarı sızmasın diye…

Acıya bağışıklık kazanmadı bünyem,hatta daha dayanıklıydım gençken;

Kangren olmuş bacağa iğne batırınca hissetmezmiş ya o hesap…

Cesur,gözü kara olamıyorum artık,eskisi gibi atak davranıp atlayamıyorum herşeye;

Tüm saldırganlığım bundan;

Aşktan mı korkuyorsun,evet!

Aşka gözü kara atlamayı macera sanardım halbuki gençken;

Aldım tabi ağzımın payını;

Kocaman duvarlardan örülmüş kafesi yetmiyormuş gibi,yolundan bile geçemesin aşk diye;

Saldırgan köpekleri var etrafında,her şeyi parçalayan darmadağan eden…

Limit x sıfıra giderken sonuç sonsuza gidiyor,orda boğulup yok oluyor;

Ne mi? AŞK,RUH,DERİNLİK,HİSSİYAT…

Gülüşünde Tanrı var!

Kahkahalarım artık hıçkırıklarımı bastırmak için daha yüksek;

Gözlerimin içi her gülüşünde bir gözyaşımı saklayıp içine akıtıyor…

Çözemedim hayattaki denklemleri sandığınız gibi;

Tek bildiğim; kimi birine çarpılmış,kimi çarpmış ötekini,içlerinden ne eksilmiş,

Başkaları onlara ne katmış ne almış,kaç parçaya bölünmüşler…

Türev,integral alamıyorum ama hala…

SEDA! Çift kişilik hala yatağım ve tek tarafında yastık!

Sanırım bu yüzyılda ikincisi benim yatağa fazla;

Ne diyorsun tek kişilik bir yatak alsam mı artık kendime…

Neyse Meltem!Senin yine Osman’ın geldi,biran geldi,sigaran geldi…

Hadi yat uyu da aylardır görmediğin biranla sigarana bir selam çak yarın,ama uzatma muhabbeti fazla…

Osman diye de bir şey yoktur bu hayatta, bunu sakın unutma!